–
1976 yılı Aralık ayının başlarındayız.
Cumhuriyet Gazetesindeki bir yazı beni şaşırtmıştı. Önce inanamadım, tekrar tekrar okuyunca şaşkınlığım daha da artmıştı:
Ankara Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi öğretmenlerinden Prof. Dr. Mubahat Küyel tarafından yazılmış ve Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun 13/Eylül/1976 tarih ve 342 sayılı kararıyla ders kitabı olarak kabul edilmiş olan ve Lise son sınıflarda okutulan “ Felsefeye Başlangıç” kitapta, Büyük Düşünür Farabi’den söz ederken, Peygamberin ölümünden sonra meydana gelen uzlaşmazlık ve bölünmeler ele alınarak, Şia, Hariciler, Murcia, Mutezile, Galiye, Rafıza, Batıni diye isimlendirdiklerini İslam dışı saymış ve buda yetmemiş gibi Sapıklık olarak nitelemiştir. Kuran’ı Kerim’e olduğu gibi inanıp ahkamına uyanların yalnızca Ehli sünnet olduğunu belirtmiş ve bunun karşısında olanların tümünü en ağır şekilde suçlamasını da hayret ve ibretle okudum.
Bu Lise son sınıfta okutulan kitaptan bazı parçalar aktarırsam, TBMM Kürsüsünde neden yırttığımı, daha iyi anlatmış olacağımı sanıyorum:
“Şia din başkanlığı meselesinde Ali’yi tutanlardır. Bunlar Ali’yi Tanrı mertebesine çıkaranlardır (Galiye)dır. Ebu Bekir ve Ömer’in din başkanlığını tanımayanlara, Rafıza, Ali’nin torununun oğlunu gerçek din başkanı sayanlara Zeydiye denir. Bunlar, Tanrı’nın ya da Kutsal Ruh’un Ali’ye oradan da oğulları Hasan ve Hüseyin’e geçtiğine, Tenasuh (Tanrı ruhunun insana gelip sonra, geri döndüğüne) a inanırlar.(…)Galiye’ye göre, domuz eti ve şarap dince yasak ve haram değildir, helaldir. Evli erkek ve kadının evlilik dışı cinsel ilişkiler kurması (zina) da helaldir.(…) Özellikle, Şiiler arasında ‘Ben Tanrıyım (Enel-Hakk)’, ya da ‘Cübbemin altında Tanrı var’ iddialarıyla ortaya çıkan bir kesim mutasavvıfın davranış ve düşüncelerini ölüm karşılığıyla ödemelerinin gerçek sebebi bu olmalıdır. Ayrıca devlet otoritesine karşı gelen bozguncu eylemler de, yine bu teori ile felsefe yolundan yasalılaşmaya çalışmışlardır. Pir sultan Abdal, Nesimi, Simavi…”
16/12/1976 Günü, Lise öğrencilerini zehirleme, bölme ve düşman kamplara ayırma amacı güden, Laiklik karşıtı bu kitabı TBMM ne taşımak için, Meclis Başkanlığından Gündem Dışı Söz aldım. Bazı engellemeler olmasına karşın, kararımdan dönmedim. Olay oldukça acı ve dinsel böldürmeyi, Alevi’leri küçük düşürmeyi amaçlıyordu. Bunu, Ulus ve yetkililer Meclis Kürsüsünden duymalılardı. Meclisin toplanma saati olan 15 00 a değin kütüphanede gizlendim (konuşmam engellenmek isteniyordu, çok ricalar, kabul görmeyince de çok baskılar olduğundan). İlk konuşma sırası benim olduğu için, Meclis Başkan Vekili Mehmet Akkoyunlu (MSP) açış kampanasına vurunca salondaki yerime geldim ve gelir gelmez, eski Devlet Bakanlarında İsmail Hakkı Birler koşar durumda yanıma gelerek, Sayın B. Ecevit’in bir notunu vererek döndü. Yazı (kopyası ekte) konuşmamın yapılmamasını içeriyordu. Ben konuşacaktım, benim görevimdi. Kimsenin buyruğuna uymam olanaksızdı.
Başkan, “ Erzincan Milletvekili Nurettin Karsu nün, okul kitapları ve Hükümet Tutumu hakkında gündem dışı konuşmak üzere söz istemiştir. Buyurun Sayın Karsu” deyince kürsüye çıktım ve elimde O meşhur kitap, konuşmaya başladım. Konuşmam oldukça sert ve gerçeklere vurgu yapıyordu. O güne dek Meclis kürsüsüne, Alevilere atılan çamurlara-iftiralara karşı bir savunma görülmediği için, konuşmama oldukça büyük tepki geliyordu, laf atılıyordu. Konuşmamın sonuna doğru tüm salondaki Milletvekillerinin ayakta olduğunu gördüm. CHP Gurubu lehimde, A.P. İktidarı ve diğer sağ partiler aleyhimde, ayakta büyük tepki gösteriyorlardı.(Arkada tek oturan B.P. li hariç) Konuşmam laf atanları cevaplamam nedeniyle oldukça uzadı;bende bunu istiyordum. Sonunda vurgulamalarımı yaptıktan sonra, O Kitabı yırtarak, parçalarını kürsü önünde oturan Başbakan S.Demirel ve Milli Eğitim Bakanı A.Naili Erdem’in ve A.P. Milletvekillerinin üzerine fırlatıp atınca, olağan üstü bir kıyamet kopmuş ve ben gerekeni yapmıştım.
Basın günlerce, Meclis Kürsüsünde yırtılan kitaptan ve benden söz ediyordu. Yurdun her yerinden yüzlerce kutlama mektubu geliyordu ( Bu mektuplardan bir kısmını sitemde bulabilirsiniz). Telefonlarım gece gündüz hiç susmadı.Yaraya parmak basmıştım. 621 yıl Osmanlı yönetiminde ezilen ve Etrak’ı Bi İdrak diye küçük görülenlerin, horlananların TBMM de ki sesi oluyordum. Acıyı çeken bilir. Ben bu acıyı oldukça yaşamıştım. Alevilerin, Cumhuriyet Aydınlığından yararlanıp, kültürleriyle ortaya çıkmasını içine sindiremeyen karanlık yaratıklar, bu aydınlığı gölgelemeye çabalıyorlardı. Baskılar kalkınca Aydınlığa çıkan Alevi Kültürü’nün çağdaşlığı, tutucuları tedirgin etmişti. Telaşın nedeni buydu. Savcılık olaya el koydu ve Kamu davası açıldı, Kitap yasaklandı, yazar ceza aldı. Adım her tarafa yayıldığı, sevgi ve saygı kazandığımdan, beni çekemeyenler çoğalmıştı.
12 Eylül gelince, Aydınlığı, Karanlık boğdu yeniden. 17 yaşında çocuklar idam sehpasına gönderildi, beslemeyelim diye.
Beni cezalandırmakta Kenan Evren’e düştü. Bir ay Merkez Komutanlığı Dil Okulu gözetim altı ve 7 yıl siyasetten YASAKLAMA…
-TBMM kürsüsünde kitap yırtarak yaptığım konuşmayı ve kitabın yazdıklarını aşağıda okuyabilirsiniz.
-Ayrıca, bu kitapla ilgili, Milli Eğitim ve Diyanet bütçelerinde de yaptığım çarpıcı konuşmalarımı da sitede okuyabilirsiniz.
TBMM’de ki Konuşmam
|
|
|
|
HACI BEKTAŞ DERNEĞİNDEN TEŞEKKÜR VE DAVET MEKTUBU