Dersimli; Türkistan’ın Horasan vilayetinden gelerek, (Moğollarla sürekli savaşan büyük Türk Hükümdarı) Celaleddin Harzemşah’ın ordusunun 10 Ağustos 1230 tarihinde Erzincan yakınındaki Yassıçimen yaylasında Anadolu Selçuklu ordularına karşı yenilgiye uğramasından sonra, Dersim dağlık kırsalına çekilerek burayı yurt tutmuştu.
İşte şimdiki Dersimli, Harzemşah Ordularının Horasan Erlerinden oluşan (Alevi / Bektaşi / Kızılbaş) Türkmenleridir.
Bu yerleşimde, aşiret düzeni içinde, Türkistan’dan birlikte getirdikleri töreleri ve özgün inançlarıyla yaşamlarını bir süre sancısız ve kavgasız devam ettirmişti Dersimli.
1514 Çaldıran savaşında Türkmen Şah İsmail’i, İdris i Bitlisi’nin de yardımıyla yenen Yavuz, Şeyhülislam Ebu Suud Fetvalarıyla da Alevilerin katliamını devam ettirmiştir.
Anadolu Türkmen’i, kelle korkusundan Doğu/Güneydoğu’da Kürtlere, Güney’de Araplara, Orta/Batı Anadolu’da da ıssız dağ tepelerine, ormanlara sığınıp, kültürlerini (inanç, dil, töre) saklanarak ve özellikle Cem Ayinlerini de gizli yaparak, yaşamda kalabilmiştir.
Dersim nüfusunun artması, dağlık olan bölgede halkı besleyecek üretimin bulunmaması, Dersimli nin çevreden yararlanması, çaresiz, yaşamsal bir zorunluluk haline gelmişti.
Yerleşimini başlangıcından beri, Dersimli’nin özgün inancını, içine sindiremeyen Emevi İslamını yaşayan çevre komşuları da sürekli olarak, Dersimliyi Osmanlı’ya, sonrada Cumhuriyet yönetimine şikâyet sürecine devam ediyorlardı.
Kapalı, dar bir çevrede yaşamını sürdüren, ülkeden ve Dünyadan asırlarca soyutlanmış Dersim’i Devlet adeta unutmuştu. Devletin hiçbir yardım gelmediği gibi, Devletin ve özellikle jandarmanın amansız baskısı altında, ezik bir konumda, yaşam savaşımı veriyordu.
Köye gelen jandarma uzak gedikten görülünce köyün erkekleri gizlenir, gizlenemeyenlerin sakal ve bıyıklarının bir yanı jandarmalarca makaslanır, biz çocuklar da saklanacak bir delik arardık. Harman süren öküzlerin ağzındaki ipi açar insanların boynuna takarak çekerlerdi.
Yerleşmiş tarihi yanılgıyla Jandarma, Türkmen/Kızılbaşları düşman gibi algılıyordu.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında aç-yoksul-çaresiz kalan bir kısım Dersimli’nin etraftan hayvan kaçırmaları, gaspları yoksul hallerine bakılarak, bir ölçüde hoş görülmüştü. Yüzyıllarca sahip çıkılmamış ve kaderi ile baş başa bırakılmış aç insanların yapacağını yapmışlardı.
Atatürk’ün hastalığı ile el değiştiren Cumhuriyet Yönetimi, özellikle 1937–1939 Başbakanı Celal Bayar döneminde Devlet tüm gücünü acımasızca kullanarak, bu mal-davar gasplarını silahlı isyan saymış ve Dersim’in üzerine yürümüştür.
Yanlış değerlendirme Selçuklu da ve Osmanlı’da olduğu gibi devam ediyordu; yoksulluğun, zulmün direnme konumuna getirip ayaklandırdığı Türkmen’i/Kızılbaşı anlayan ve derdini bilen gene yoktu. Felaket kapıya dayanmış, Dersim yok olma ile kaşı karşıya gelmişti.
Cumhuriyetle hiçbir sorunu olmayan, onu bayram yaparak karşılayan, doğuştan şeriata karşı olan Dersim, şeriat isteyen Şeyh Sait isyanıyla özdeş sayılıyordu.
“Cumhuriyet istemem, Şeriat elden gidiyor. Cumhuriyet’i yıkacağım.” diyen, silahlanmış Şeyh Sait İsyanını, açlık kavgası veren Dersim’le ayni kaba koymuştu Cumhuriyet yönetimi. Tarihi yanılgı devam ediyordu, bu Türkmenlerin kimliğini Cumhuriyet te bilememişti.
Şeyh Sait sıkışıp, yardım için Dersim aşiretlerine başvurunca; ‘İnançsal açıdan kestiğimizi yemediniz. Bağlı olduğumuz ve içtenlikle özümsediğimiz Cumhuriyeti yıkmak, Şeriatı getirmek İstiyorsunuz. Size nasıl yardım edebiliriz!..’ cevabını veren Dersim isyancı olabilir mi?
Dersim hep ‘öteki’ sayılıp, gelenekçi baskı altında kalmıştı. Jandarmanın Dersimli kıza taciz olayı, öfkenin doruğa çıkmasına neden olmuştu.
Dersim, Cumhuriyet ve Atatürk’ün gelişinin ve Osmanlı’dan kurtuluşunun bayramını yaparken, Ata’nın hastalığı sonucu Osmanlı kafalı ve ön yargılı yöneticilerin iktidara gelmesiyle Dersim İsyan programına alınıyor, güya:
1000-2000 eski tüfekli, beyaz donlu Kızılbaş/Türkmen dağa çıkmış İsyana kalkmıştı(!)
Yoksul, beyaz kaput bez donlu aç Dersimlinin zulme direnmesinin adı isyandı.
Cahil, Dünya’yı Dersim’den ibaret sanan Haydaran aşiret reisi Hıdır Ağa’nın eşi, “Hele bu sağır İsmet’e bak, iki karakol jandarma ile iki yüz silahlıya sahip koca Hıdır Ağa’ya karşı geliyor. Nasıl olur? ” derken Hükümetin gücünü Pülümür ve Sansa deresindeki iki karakol jandarmadan ibaret sanması, asırlarca çevreden soyutlanmış Dersim aşiretlerinin Devlet gücünden habersiz olduklarını gösteren bir kanıt değil mi?..
Dersim’in ayrı bir devlet kurma, ülkeyi bölme, ordu ile vuruşma diye bir amacı da, gücü de yoktu. Olması da olanaksızdı. Onun tüm derdi, beklediği Cumhuriyetin kendisine sınıfsız vatandaş olarak sahip çıkması, artık ötelenmiş zenci sayılmaması, açlık ve yoksulluğuna son verilmesiydi ve yüzyıllardır bunu bekliyor ve hak ettiğine inanıyor, çilesinin bitmesini istiyordu.
İlk Meclis’in Dersim Milletvekili Diyap Ağa Atatürk’ün en yakın ve en sadık dostuydu.
Yunan orduları Polatlı önlerine geldiğinde, Meclis’te başkentin Kayseri’ye taşınması tartışmalarında Diyap Ağa söz alır: ‘Buraya vatanı kurtarmak için ölmeğe geldik, kaçmak için değil’ diye gürleyince herkes susar, Atatürk de rahatlar…
Dersim’e askeri harekâtın başlamasından, yani 1938’ öncesi, Dersim’in ileri geleni en büyük Şeyh Hasan Aşireti Reisi Seyit Rıza, doğrudan Atatürk’e mektup yazar: ‘..Şayet hükümet hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse, abavü ecdadımızın eskiden geldiği Yukarı Türkistan, Horasan Vilayetine bütün mensubini aşiretimizle hicret etmeğe himmet buyursun…’. (Bu tarihi belge resmi arşivlerde mevcuttur)
Atatürk’ün ağır hasta olduğu günlerde bununla ilgilenmesi, doğaldır ki olanaksızdı.
Silahlı harekât başlamış, Aşiret bozulmuş, aralarına nifak sokulmuş, yoksulluk ve cehalete tutsak olmuş Dersim, bu kez de kurbanlarla karşıladığı kendi Cumhuriyet Ordusunun hedefi olmuştu… Selçuklu dan ve Osmanlı’dan gördüğü darbeyi Cumhuriyet’ten beklemiyordu.
Dojik Dağının yağız Türkmen’i Kızılbaş Dersimli’nin, 1230 yılından sonra Dojik Dağı’nın zirvesinde mezarına koyduğu Sultan Baba’yı (Celalettin Harzemşah’ın), Munzur Baba’yı ve Düzgün Baba’yı imdadına çağırmaktan başka çaresi kalmamıştı. Ölenler öldü… Kalan Dersimli de çeşitli illere sürgün edilmişti…
Sarıkamış Seyyar Jandarma Taburu 3.-4. Bölük süvari askerlerinden olan Kuzuçan oğullarından babam Ali Rıza Karsu da, diğerleri gibi hiçbir günahı olmadığı halde, ailece bu sürgünde nasibini almış, kara trenin hayvan vagonuna bindirilerek meçhule yollanmıştı.
Sürgüne giderken babam: ‘Çocuklar bize kıyan Cumhuriyet değil, Yönetim!..’ diyerek Özümsediği Cumhuriyet’i her şeyden önce korumak istiyordu.
Bu denli çekilen çileye karşın, Cumhuriyet Alevilere Özgün İnançlarını yorumlayacakları Cemevlerini yasal statüye kavuşturamamıştır.
Bugün de Alevilerin en yumuşak karnı: AKP iktidarı ile ‘kanaat önderiyim’ diyenlerin Ehlibeyt’e olan saygımızı istismar edip saptırarak, Alevi öğretisiyle örtüşmeyen Şii’leştirmeğe çalışmalar, Cemlerde de takke giyip Arapça deyimler üreterek, Cemevlerini özünden uzaklaştırmak çabası içinde olanlar bilmeliler ki Laik ve Atatürkçü bu topluma ihanet etmiş oluyorlar. Cem evlerimiz ve Cemler özgün törelerimize uygun yürütülmelidir.
Alevi/Bektaşi öğretisini saptıranlar, AKP iktidarından ve onun Diyanet’inden makam ve çıkar arayanlar, Anadolu’nun bu temel öğretisine ters düşenler toplum önünde DÜŞKÜN olacaklarını ve dışlanacaklarını bilmelidirler!. Bilmiyorlar ki:
Hünkar Hacı Bektaş Çeşmesinden şeriatın değirmenine su taşınmaz!..
Müh. Nurettin Karsu – 15.-16. Dönem Erzincan Milletvekili
Bu mektubum, Sayın Emre Kongar tarafından 28 Kasım – 9 Aralık 2014 tarihleri arasında Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde yayımlanmıştır.
Tüm yazıyı PDF formatında okumak ve bilgisayarınıza kaydetmek için burayı tıklayın!
1. Bir Dersimli Anlatıyor! Cumhuriyet, 28.11.2014
2. TUNCELİ NASIL BİR DERSİM’di?? Cumhuriyet, 29.11.2014
3. Şeyh Sait ve Dersim; Cumhuriyet, 30.11.2014
4. Dersimliler ve Cumhuriyet; Cumhuriyet, 02.12.2014
5. Hacı Bektaş Çeşmesinden… Cumhuriyet, 04.12.2014
6. Dersim Mektubu Üzerine… Cumhuriyet, 05.12.2014
7. Sorun Tarihte Değil, Gelecekte! Cumhuriyet, 06.12.2014
8. Dersim / Tunceli: Ders Almak! Cumhuriyet, 07.12.2014
9. Aleviler Demokrasinin Güvencesidir.. Cumhuriyet, 09.12.2014
Sayın Taha Akyol’un konuyla ilgili Hürriyet Gazetesindeki eleştirisini okumak için tıklayın.
Sayın Taha Akyol’un eleştirisine verdiğim yanıtı okumak için tıklayın.