(Bu yazı 25.01.2004 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı.)
Aleviliği tanımlamakta bir türlü karara varamayan bir iktidar dönemi yaşıyoruz. Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı bir televizyon kanalında “ Aleviliği tam bilmiyoruz”, Diyanet İşleri’nin bir müfettişi “ Cemevleri cümbüş yeridir “, Başbakan da “İbadet yeri cami ve mescittir, Cemevleri ibadet yeri olamaz” diyerek, bin yılı aşkın ibadetimizi, zaman zaman gizli, şimdi de açık olarak yaptığımız ibadet yerimizi, Şii ve Sünnilerle eşleşmediği için yadırgamaktan, hatta yadsımaktan geri kalmamaktadır.
Bu anlayış yalnız bugünün değil, beş yüzyıl (asır) önceki Şeyhülislam Ebu Suud fetvalarının yinelenmesidir. Hoş geldiniz Şeyhülislam Ebu Suud Efendi.
Bu kafalar, Yunus’un şiirlerini 400 yıl halktan sakladı, yasakladı ve söyleyen dilleri kopardı. Aydınlığı arayan Hallacı Mansur’lar, Nesimi’ler, İbni Sina’lar ve İbni Rüşt’lerin karşısına İmam Gazali’leri çıkarmadılar mı? Ta ki Atatürk Devrimleri egemen oluncaya değin…
Alevilik, Bektaşilik, özetle Türkmenlik Orta Asya kökeninden kopup Anadolu toprağında yeniden yeşeren, Anadolu kültürleri ile yoğrulan, olgunlaşan harman ın bir aydınlık ürünüdür. Ne Şii’dir ne de Sünni’dir. Özgün salt Anadolu Alevisi dır. İbadet ve kültür yeri Orta Asya kaynaklı Cemevi’dir.
Cemevlerinde Tanrı-Akıl-Bilim merkezli bir dönüş bir Sema gidilir. Semahtaki bu dönüş, evren deki güneş-ay-yıldızların ahenk içinde dönüşünün bir yorumu, semahta dönen erenlere bir yansımasıdır. Cemevleri Tanrı ile bir olmanın doruğa ulaştığı, Yunus’un dediği gibi insanın değil, odunun bile eğrisinin giremediği bir ibadet ve kültür evidir.
Recep Bey’in söylediği gibi; Cem evlerinin mihveri, süngüsü yoktur. Cemevleri kışla, erenleri de asker olmadı hiç. Orada Bilim dinden, Us ta inanç tan ayrılmıştır.
Şu çelişkiye bakın ki; Türkiye’de en çok inanç özgürlüğüne sahip oldukları halde AB ye gidip,” Türkiye’de inanç özgürlüğümüz yok “ diyen Ehli Sünnet yetkilileri, bu ülkenin öz varlığı olan Alevi’lerin ibadet yerlerini tanımamakta direnmeye devam ediyorlar.
Sekiz Bakanlık bütçesine sahip Diyanet İşleri sadece Sünni mezhebine hizmet vermekte, Alevi inancı ve öğretisiyle en küçük bir ilgisi bulunmamaktadır.
Bazı kimselerin ileri sürdüğü,” Diyanet’te Alevilere de bir müdürlük verilsin “ savının gerçekle hiç de bağdaşır yanı yoktur. Bir kez Aleviliği inanç olarak, öğreti olarak Diyanet’in çatısı altına koyamazsınız. Zira ne Alevilik Diyanet’in çatısı altına sığar, ne de Diyanet bu öğretiyi, bu kültürü benimsemiştir. Onun için, bu sav da olanlar, Anadolu Alevisini tanımıyorlar demektir.
Aleviliği Diyanet’e bağlamak “ Özünden soyutlamak “ Sünnileştirmek anlamı taşır ki, bu da Alevi inancına ters düşer.
Alevi Ümmetçi değil Ulusçudur, Laiktir, Toplumcu dur. Atatürk Devrim ve İlkelerine bağlı ve Dogma ya karşıdır.
Atatürk’ün “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir “ ve Hacı Bektaş Veli’nin “ Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Hararet nardadır sac da değildir/ Keramet hırka da taç da değildir/ Her ne ararsan kendin de ara/ Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.” Buyrukları her Alevinin özünden benimsediği yaşam öğretisidir.
Bin yıldan beri bu ibadetlerini birçok baskılara karşın nasıl yapmışlarsa, bu Cemevlerinde yine öyle yapacaklar. Bunun için kimseden öneri almaya gereksinmeleri yoktur. Bir ibadet yeri olan Cemevlerine saygı duyulması gerekirken, AB’ye inanç özgürlüğümüz yok diyen günün yetkilileri; Cemevleri ibadet yeri değildir, demekle bu Alevi topluluğuna saygısızlık etmiş olmuyorlar mı? Caminin yanında Kilise ve Havra oluyor da Cemevi niçin olmazmış?
Cemevlerinden çıkanlar can yakmaz. Kadın erkek ayrılığı yoktur. CEM süresince bacı-kardeş, tüm erenler Tanrı ile bir olmuş, Doğa ile bütünleşmiş olarak bitirirler Cemlerini.
Tüm ibadetlerini öz Türkçe ile yapar ve en başta duaları Ülkenin bütünlüğü, Ulusun birliğini isteme ile başlar.
“ Dergâh’ta, Divan’da, Bargâh’ta ve Meydan da bundan böyle Türkçe konuşulacak ve Türkçe yazışılacak! “ fermanını Karamanlı Mehmet Bey’e yazdıran Hacı Bektaş Veli, Atatürk devrim ve ilkelerinin geleceğini ta o zaman müjdelemiyor muydu?
Osmanlılarının asırlarca “ Etrak-ı bi idrak “ dediği ve (Pir Sultan deyişiyle) ölüye saydığı Aleviler, Atatürk devrim ve ilkeleriyle diri hale gelmişler, sayılmışlar ve acıları da bal eylemişlerdir.
Sen illa da benim yaptığım gibi ibadet edeceksin, benim gittiğim yere gideceksin diyen iktidar egemenleri, yeniden değirmenden geçirip, benliğimizden soyutlamaya mı zorlayacaklar?
Aleviler karanlıktan aydınlığa çıkmanın bedelini, anlaşılamadıkları için, yıllarca ödediler Osmanlı da. Yeniden girerler mi karanlığa?
Alevilerden toplanan vergilerle Diyanet’in yüz bin imamı beslenirken, Cemevlerinin varlığını hiç düşünmeyen iktidarların, üstelik birde bunları yadsımaları elbette Alevileri incitmektedir. Molla Kasım Yunus’un şiirlerini, deyişlerini yok edebildi mi? Şeyhülislam Ebu Suud fetvaları Cemevlerine engel olabildi mi?
Gelin İktidar mollaları, sizde bir Molla Kasım olmayın! Gelin Canlar bir olalım ülke bütünlüğü ve ulus birliği için çaba gösterelim. Karanlık değil, Atatürk izinde aydınlığa koşalım.
Cemevlerine yardım mı? Gölge etme başka ihsan istemem.
Nurettin Karsu
15.-16. Dönem Erzincan Milletvekili