12 Eylül 1980 Darbesi, birçok olayları bahane ederek gelip oturmuştu.
Darbeciler 12 Eylül sabahtan itibaren, bende dahil olmak üzere, bazılarımızı seçerek, süngü eşliğinde Merkez Komutanlığı Dil Okulunda gözetim altına almışlardı. İlk günler oldukça sıkıcı bir baskı altında ve sanki vatana ihanet etmişiz gibi karşılanıyorduk.
Deniz Beyle birlikte tutuklanarak, ilk kez boş olan küçük bir odaya konduk. Sonradan o küçük odayı 5 CHP li, 2 MSP li, 1 MHP li ve iki de AP li olmak üzere 10 kişi bölüştük. Verilen minderlerin üzerinde yuvarlanmadan yatmak için oldukça zorlanıyorduk.
İhtilalin uygulanan sıkıcı kurallarına karşın, bizim küçük odada Ahmet Buldanlı dışında şikâyet yoktu, direniyorduk. Sınıf arkadaşı olduğunu söylediği Garnizon Komutanının Ahmet’le ilgilenmemesi onu kahrediyordu. Buldanlı hala ihtilalin havasına girmemiş ve durumu kavramamıştı. Sınıf arkadaşı Komutan gelip, ona hal hatır soracağını bekliyordu.
Darbenin ilk günlerinde, bizden sonra getirilip, alt kata konanlar arasında birinin (Atatürkçü olduğunu söyleyip, en çok imam hatip okulunu açan bir bakan), çok ağladığını Ahmet Türk’ten duymuştuk. Açtığı İmam Hatip Okulları onu kurtaramamıştı.
27 Mayıs 1960 İhtilalcilerinden olup, bizimle tutuklu bulunan Ahmet Yıldız’ın, İhtilalcilerin havasını anlatması, bazı arkadaşların moralini bozuyordu. Hele Şinasi Osma’nın önerisi.
Mirleşmiş Milletlerin baskısı sonucu, birçoğumuzu, ay sonunda askeri araçlarla, sabaha karşı evlerimizin sokak başlarına bıraktılar.
Partiler kapatılmış, ülkede koyu dikta havası estiren Kenan Evren, solcuların nefes almasına bile olanak vermiyordu. Partileri kapatıldığı için, halk şaşkın bir durumda bekliyordu.
Güvenlik Konseyi, siyasi partilerin kurulmasına izin verdiği bir evrede, sağcılar tüm güçleriyle çalışmağa ve partileşmeğe başlamışlardı. Solda bir işaret yoktu.
Tam bu aşamada, biz Milletvekili arkadaşlar toplanıp, 10–15 kişilik guruplar halinde, Liderimiz olan Bülent Ecevit’i evinde ziyaret ederek, ne yapmamız, nasıl hareket etmemiz gerektiğini saptamak istedik. Benim dahil olduğum gurup ikinci guruptu.
Randevu alarak Sayın Ecevit’lerin Oran da ki konutlarına 10–12 arkadaş gittik.
Önce iyi bir karşılama oldu. Arkadaşlar la birlikte konuya girdik:
Parti çalışmaları başladı, sağda oldukça ilerlemeler var, bizim partinin hareketi için sizden işaret bekliyoruz. Vereceğiniz emre hazırız. Sosyal Demokratları Başsız bırakmamak için nasıl hareket eldim? Tüm partililerimizle, buyruğunuzu bekliyoruz.
Tam bu sırada, açık mutfakta bize çay hazırlamakta olan Rahşan Hanım, büyük bir hışımla gelerek, “Sizden önce dün gelen gurup arkadaşlarınız bu yeni oluşu için sizin söylediklerinizi ilettiler, Bülent’in sinirleri bozuldu ve bu gece uyuyamadı. Lütfen bu konuları konuşmayalım. Biz sizinle ayni düşünmüyoruz.” Diyerek hızımızı da UMUTLARIMIZI da kırmıştı.
Bu ikinci gurup arkadaşlar, büyük bir hayal kırıklığı içinde Oran’ı nasıl terk ettiğimizi bilemedik. Hepimiz şaşkına dönmüştük. Siz hiç dağa taşa isim yazdınız mı?
İşte 12 Eylül 1980 den sonraki SOSYAL DEMOKRATLARIN PARÇALANMA günü Rahşan Hanımın kibarca bizi kovduğu O gündü. Ondan sonra ANA SOL param parça olmuştu, Rahşan Hanım sayesinde. Kaç parti kuruldu, sayısını bende bilmiyorum.
Yoksullar, aşsızlar, işsizler, güçsüzler, köylüler, emekçiler ve UMUTSUZLAR bir daha iktidar olamadılar. Karın doyurmak için RAMAZAN ÇADIRLARINI beklediler.
UMUT yatağa düşünce, Rahşan Hanım, İmamların aldığı iktidarı, geri almak için birlik aramağa kalktı, ama iş işten geçmişti. Yıllar önce parçaladığı birliği arıyordu.
MİNARELER SÜNGÜ; KUBBELER MİHVER; CAMİLER KIŞLA, MÜMİNLER ASKER olmuş ve İKTİDARI MOLLALAR ALMIŞTI.
Nurettin Karsu