1977 Seçimlerinde heyecanın doruğa ulaştığı noktadayız. Mitingler, geziler ve olaylar gece gündüz hızla devam ediyor. Seçim günleri yaklaştıkça tansiyonda iyice yükselmişti.
Bülent Ecevit, Gümüşhane-Şiran-Kelkit –Erzincan, gezi program konuşmalarını yapmayı sürdürüyordu. Dağa-taşa-duvara-köprülere yazıyorduk Karaoğlan.
27.4.1977 günü konuşmasını yapmak için Şiran’a gelince adeta kıyamet koptu, Ülkücülerin ve tüm sağcı partilerin Ecevit’e ve tüm CHP li lere saldırdıklarını gördük. Bazı arkadaşlarımız yaralandı, arabalar hasar gördü. Şiran bir savaş yerine dönmüştü. Seçimlerde birici parti olacağımız duyumsanınca sağ partiler adeta çıldırıyorlardı.
Kelkit’e akşam geç saatlerde gelindi ve Kelkit çok iyi karşıladı Ecevit ve CHP konvoyunu.
Erzincan’a gecikmeli gelindiği için, miting konuşması da sabaha ertelendi.
Bülent Ecevit- Rahşan Ecevit ler Urartu otelinde konuk edildiler. Erzincan’a gelişte de olaylar cıktı ama ,ertesi günün olayları yanında hafif kalıyordu..
28.4.1977 Sabahı miting yapılacağı ve Ecevit konuşacağı için, sabahın erken saatlerinde halk Urartu otelinin önünü ve meydanları doldurmuştu.
Bende bir milletvekili ve ön seçimde, ikinci gelen arkadaşın iki katı oy alarak LİSTE BAŞI olmuş biri olarak, Urartu oteli önünde halkla birlik Ecevitlerin inmesini beklerken, halk beni omuzlara alarak,”Karso, Karso Karso…” diye tempo tutmuş bağırıyorlardı;(Karso benim aile lakabımdı, çoğunlukla halk beni Karso diye anardı.”
Sonradan anlaşıldı ki, benim omuzlara alınışım Rahşan Hanımefendinin sinirlerini hayli bozmuş. Bunun üzerine oda beni cepheye sürdü. Hem de seçimin en sert geçtiği Erzincan
meydan savaşının tapıldığı yerde.
Nasıl oldu: Ecevitler otelden inip, miting yerine gitmek üzere birlikte otobüse bindik. Otobüs hareket etmiyor, bekletiliyordu. Eski Çalışma Bakanı Bahir Ersoy yanıma gelerek,”Sayın Karsu hanımefendi otobüsten inmenizi istiyor.”demez mi? Ben,”nasıl olur ben buranın Milletvekiliyim, hem de buranın liste başıyım, nasıl inerim.” İtirazım üzerine Rahşan hanıma gidip hemen geri geldi ve”Hanımefendi mutlaka inmenizi emrediyorlar, lütfen gecikmeyelim.” Çaresiz, inmem zorunlu, emir Hanımefendinin. Yerine gelecek.
Otobüsten inip, mitingin yapılacağı yere kadar yürüdüm. Otobüsten inerken de kapı oka dar acele ve şiddetle kapatıldı ki, az kalsın elim DÖRT parmaktan olacaktı.
Yürümek kolay değildi, etraftan üzerimize mermiler, taşlar, keresteler adeta yağıyordu.
Otobüsün önünde, gözden çıkarılmış, kurşunlara hedef bir komutan gibi yürüyordum. Bu yürüyüşte halkım hiç yalnız bırakmadı beni. Adeta kucaklamışlardı beni. Sanki Hanımefendinin gözden çıkardığı hemşerilerini, gövdelerini siper yaparak koruduklarını, ona göstermek istiyorlardı.
Meydana gidinceye dek yolda ve meydanda çok olaylar ve yaralanmalar oldu. Ben hemşerilerimin koruması sayesinde bu savaşı arızasız savmış oldum.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra da, silah kullanmışım, yaralama yapmışım diye yıllarca yargılandım. Hiç silah kullanmadığım halde, yalancı şahitlerle karşılaştım. Yargıç nedense cezalandırmak istiyordu, ama güçlü tanıklarım ve doğruluğum karşısında BERAAT dedi.
TANRI Şahidim, elimde tabancam vardı ama hiç kullanmadım.
Sora CHP GURUBU ‘unda söz alıp Ecevit’i sert bir şekilde eleştirdim. Bunun üzerine, Ecevit akşam evimden telefonla beni arayarak,”Sayın Karsu bugün bana gurupta çok vurdunuz, ama helal olsun, sizi tanıyamamışım beni bağışlayın.” Ve daha birçok onurlandırıcı ifadelerde bulundu. Ben o gün Ecevit’in karşıtlarını daha çok ve daha sert eleştirmiştim. Telefon edilişinin nedeni de bu olsa gerek.
Ben hiç yalakalık yapmadım, zaten yapım uygun değildi. Tanımamakta Ecevit haklı.
Etrafı sarılmıştı, benim sertliğim, hırçınlığım, hatta deliliğim iyi işlenmişti. Nesilsin Ecevit. AMA HALKIM BENİ İYİ TANIYOR Eminim.