Askerliğimi, 39. Dönem Ordonat yedek subay okulunu bitirince çekilen kurada “ Kara Kuvvetleri komutanlığı emrinde, Ordonat merkez tekerlekli araçlar şubesi” bana çıktı. Ankara da KKK da As. tğm. Olarak göreve başladım ama şube müdürü hep raporlu olduğundan Binbaşı yerine vekâleten ben yetkilendirildim. Zamanın KKK Org. Nurettin Baransel çok sertti. Göbekli subaylara kızdığı için, Tırtırlı araç ve diğer şube müdürü üst subayları da şubelerince imzaya gidecek yazılarını da ben yüklenip imzaya götürüyordum. KKK Nurettin Baransel’e imza anında, tüm dosyalar konusunda tekmil vermekte hayli zorlanıyordum ama bu maceram çok uzun sürmedi, ihtiyaç nedeniyle Bakanlar Kurulu Kararı yetişti.
Ülkede başlamış olan yatırımlar nedeniyle mühendise çok ihtiyaç olduğundan, A.Menderes Kabinesi, Haziran 1954 de Bakanlar Kurulu, DSİ 5. Bölge (Ankara) emrinde askerliğini yapmak üzere, benim için karar çıkardı. DSİ Makine Mühendisi olarak Ankara ve Kayseri şubesinde, Ürgüp DAMSA Barajı çalışmalarından sonra terhis olup DSİ deki görevlere hazır oldum.
Zorunlu hizmetim olduğu için, DSİ Genel Müdürü Hikmet Turat beni Aydın (Bozdoğan) “KEMER BARAJI’ na atadı. Baraj da 1955-1958 yıllarında şantiye şefi ve başmühendis olarak çalıştım.
Baraj tam bitme aşamasına geldiği sırada İzmir’den getirilmiş bazı personelle gerginlik, Genel Müdür Süleyman Demirel ile aramızı bozdu. Bu nedenle yakın arkadaşım olan bölge müdür muavini Vedat Önsal ile benim sürgün atamamız yapıldı. Vedat Önsal ayrılıp Adapazarı’na giderek işyeri açıp başarılı çalışma yaptı ve sonunda da Adapazarı AP Belediye başkanı oldu.
Bana gelince atandığım Hirfanlı barajına göçümü ve eşim, çocuklarımla gittim. Boş lojmanlar olmasına karşın bana lojman verilmiyordu. S.Demirel verilmemesini emir buyurmuş. Bunu öğrenince Genel Müdür Demirel’e sert bir mektup yazdım. Mektubun can alıcı bölümünün bir parçasını hayatım boyunca hiç unutmadım: “Sayın Genel Müdür, Dsi genel müdürlüğüne atandığınız gün barajda ençok sevinen bendim; bu gün de hala orada oturmanızdan dolayı da ençok üzülenin ben olduğunu görüyorum. Buda benim kaderim miş!” Mektuptan iki gün sonra Ankara’ya doğrudan DSİ gidip makamına girdim. Demirel beni görür görmez ayağı fırladı ve bana, “ beni sen mi atadın?” deyince benim yanıtım: “Onda benim de hissem var” ben ayrılıyorum deyip çıktım. Bana çok kızmıştı, arkasında Demokrat Parti iktidarı vardı. Barajlar kıralı diye yayılan hava Demirel’i oldukça değiştirmişti. Eşyalarımı toplayıp tekrar Aydın’a annemin yanına gittim.
Aydın Milletvekili Rahmetli Dr. Necati Çelim aracılığı ile Erzincan Sümerbank fabrikasına, Müdürden sonra ki makam olan ‘ İşletmeler şefliği ‘ ne atandım.
Eylül 1958 de Erzincan’da işe başlar başlamaz bir Sünni hizipleşmesinin oluşumu ve şiddetli bir Alevi karşıtlığı açıkça görülüyordu. Bana uygun bir dille alevileri fabrika lokaline sokmamak gerektiğini, ilk günde ifade edenler az değildi. Çalışkanlığım, iyi bir makine mühendisi oluşum, her işi üstesinde gelişim hoşa gidiyordu ama halk tarafından sevilmem, hele bir ALEVİ olmam, egemen Sünni’ler de dahil hiç kimsenin hoşuna gitmiyordu. İlk kez Erzincan’a bir Alevi Mühendis gelmiş, fabrikadaki kral kesilmiş olan ilkokul mezunu Sünni ustalara emir veriyor olmamı kimse içine sindiremiyordu, nasıl olur? Olacak şey değil. Hep yadırganıyordu. Bu davranışlar karşısında ben, dik duruşumla ve inadına daha üstünlük savlayan tavırlarımla, bazıları çileden çıkıyordu.
Hele birde Milletvekili olasılığı göz önüne alınırsa bunun tez elden Erzincan’dan uzaklaştırılması şarttı!
Sonuçta yıl tamamlanmadan DP nin güçlü Milletvekilleri Sadık Perinçek, Rahmi Sanalan ve Hüsamettin Atabeyli lerin gayreti ile gelen ‘Yıldırım tel emri ‘ ile 4. Derece görevde bulunan Şef Müh. Nurettin Karsu, 8. Derecedeki Adana Çırçır fabrikası emrine sıra mühendisi olarak atanmıştır.
Tayınım Erzincan’da Alevilerin tepkisine ve yüzlerce telin çekilmesine neden oldu ama kalmanın olanağı yoktu, çünkü ben arı kovanına çomak sokuyordum. Alevilerinde Sünniler düzeyinde olduğunu ölesiye savunuyordum.
Bir de damgalanmıştım, emniyet gizli sicilime,” Alevidir Kürttür, Kürtçülük yapıyor.” Hâlbuki Kürt değil Türkmen/Alevi olduğumu söyleyip, ömür boyu ezilenlerin inancına bakmadan savunmuşumdur.
Adana’ya gitmedim. Sümerbank Genel Müdürü ( ayni zamanda DP Ankara il başkanı) Mehmet Akın beni çağırarak, Erzincan’a 6ay sonra dönmek koşulu ile Adana’yı kabul etmemi istedi. Erzincan (İliç) doğumlu olduğu için beni iyi anlıyordu. Evet, Sümerbank Genel Müdürü Mehmet Akın, Adana müdürüne, yanımda, telefon açarak: “Müh. Nurettin Karsu yarın mototrenle size gelecek, harcırahını verin ve tekrar akşam mototrenle gönderin.) dedikten sonra da bana dönerek, Nurettin: “Seni 6 ay sonra Erzincan Müdürü olarak göndermek üzere, şimdilik istediğin Aydın Tekstil fabrikasına 125 TL. Günlük ücretle atıyorum…”
Aydın bizim ailenin hem sürgün yeri, hem de eşim Leman hanımın memleketi. Teşekkür ederek ayrıldım.
Ekim 1959 da Aydın Tekstil de göreve başladım ve tam 6,5 yıl çalıştım. Çok takdirnameler aldım, poplin de, kadifede, kot kumaşlar da Aydın Tekstil ürünleri dünyaca ün kazandı ve önde gelen birçok yenilik yaptı.
6 ay dolmadan 27 Mayıs 1980 İhtilali olduğu, Sümerbank Genel Müdürü de tutuklandığı için, bizim Erzincan Müdürlüğü de havada kaldı.
27 Mayıs 1980 askeri yönetimi Tekstil Fabrikasının yönetimine de el koydu. Yönetim Kurulu Başkanlığına Cemal Gürsel’in kardeşi Sırrı Gürsel, yönetim kurulu üyeliğinin birine de Nahit Menteşe’nin kayın pederi Halim Mumcu getirildi. O sırada Nahit menteşe’ye de fabrika hukuk müşavirliği düştü.
Aydın’daki iki arsama DSİ kamulaştırdığı için bedel artırma için açılan davada avukatım Nahit Menteşe olmuş ve dostluğumuz hayli ilerlemişti. Hatta DP lilerin konuşamadığı ihtilal evresinde, ben hep Demokrasiden yana ihtilale karşı olduğumu açıkça tartıştığımı bildiği için, AP kurulduğunda Nahit Menteşe İl başkanı olarak, AP il yönetimine girmemi teklif etmiş ve benden CHP li olduğum yanıtı almıştı.
27 Mayıs 1960 den sonra AP nin Aydın İl başkanı olduğu için oldukça eleştiri de alıyordu o günlerde. Öğretim görevlisi olduğum Akşam Tekniker Okulunda, diğer solcu öğretmenlerin saldırısından, Nahit Menteşe’yi ve İsmet Sezgin’i tüm gücümle savunmuştum. Sosyal demokrat biri olarak ben, Demokrat Parti döneminde, birçok yere sürgüne gitmiş olduğum halde, sosyal demokrat kişiliğimle ihtilalların karşısında idim. O günlerde onlar kendilerini fazla savunamıyorlardı. AP ye daveti de bundan olsa gerek.
Gümüşpala’nın ölümü ile genel başkanlık kongresine gitmekte olan AP İl başkanı Menteşe Aydın merkezdeki Sakız Bakkaliyesinde bana rastladığında, “ Nurettin Bey kongreye gidiyorum iki aday var, Demirel ve Sadettin Bilgiç, siz Demirel’i de tanıyorsunuz hangisini önerirsiniz? “ diye sorduğunda ben,” Demirel beni çok ezdi ama ülke geleceği için ben olsam S.Demirel’i, Sadettin Bilgiç’e tercih ederim.” diye yanıtlamıştım.
Menteşe 1965 seçimlerinde AP den Milletvekili oldu.
Ben de İLLER BANKASI Genel Müdürü olan barajdan arkadaşım Vedat Önsal’ın çağrısı üzerine Makine-Sondaj Dairesi Başkanı olarak, Mayıs 1966 da İller Bankasında göreve başladım.
Bir yılda, benden önceki dört yılda yapılmış işlerin toplamı kadar iş yaparak rekor kırdım. Suya ihtiyacı olan belediyelerin sondajlar yaparak suya kavuşturuyordum.
Kader bizi Ankara’da buluşturdu. AP. Yeni Milletvekilleri Menteşe ve Sezgin ziyaretime İller Bankasına geliyorlardı. Kendilerine öğlen yemek ikramım da olmuştur.
Genel Müdürümüz Vedat Önsal, Demirel tarafından TCDD Genel Müdürlüğüne nakledildi. İller Bankası Genel Müdürlüğüne de Nevşehir Belediye Başkanı Esat Kıratlıoğlu getirildi.
Demiryolları Genel Müdürlüğüne atanan Vedat Önsal, baraj ve İller Bankasındaki çalışmalardan çok memnun olduğu için, bana telefon ederek Demiryolları Malzeme Dairesi Başkanı olarak görevlendirmek istediğini iletince memnun oldum. Ama çalışmalarımı araştıran yeni genel müdür de ayrılmama onay vermeyince Ulaştırma Bakanı araya girince Demiryollarına geçişim sağlanmış ve ben TCDD Malzeme dairesi Başkanı olarak 1967 sonbaharında göreve başladım.
DİZEL Lokomotiflerinin Eskişehir de üretilmesiyle ilgili yurtdışı gezilerimden dönünce N.Menteşe’nin Tekel Bakanı olduğunu duyunca memnun oldum ve kendisini arayarak kutladım. Bana karşı dostane davranışı değişmemişti. Zaman zaman konuşuyorduk.
Fakat Tekel Bakanlığından Ulaştırma Bakanlığına atanınca Nahit Menteşe’nin umulmaz şekilde değiştiğini üzülerek ve hayret ederek gördüm.
Bunu kanıtlamak için bir olayı anlatırsam abartmadığım kolay anlaşılacaktır:
Yeni gelmiş bir bakan, bakanlığın üst kadrosu protokol sırasıyla taktım edilir.
Biz daire başkanları sıraya girdik, herkes elini sıkarak bakana görevini ve adını söylüyordu, sıra bana gelince, ben elini sıktım, yıllardan beri arkadaşım olduğu için ve oradaki görevimin de ne olduğunu bildiği için adımı söylemeyi bir uçuk davranış saydım. Çok eskiden tanışıklığımız olan Sayın Bakan elimi bırakmayarak kendimi ona tanıtmamı istediğini fark edince, bende bir asker gibi vaziyet alarak,” Devlet Demiryolları Malzeme dairesi Başkanı Mühendis Nurettin Karsu! “ tekmili verdim. Sayın Bakan işe böyle başladı. Resmiyeti gösteriyordu.
TCDD çalışmalarımda çok başarılı olduğum, adeta devrim yaptığım, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve TCDD nin organizasyonu ile görevli İtalyan’ların “İTALCONSULT” FİRMASININ 1968–1970 yılları raporlarında bu çalışmalarımdan uzunca övgülerle söz ettikleri kayıtlıdır.
Demiryollarının düşük hızına alışmış personeli, özellikle de İsparta’lı olan birkaç torpilli müdürü, benim hızıma yetişmekte zorluk çekiyorlardı. Yaptığım yenilikleri kavramak bir yana, hayal bile edemiyorlardı. Uyuşuklar ve hızıma ayak uyduramayanları ayıklıyordum.
Büyük bir çalışma temposu ile Demiryolları nin hantal görüntüsünü, enerjik ve çağdaş bir işletme konumuna getirme çabam gece gündüz bıkmadan ve hevesle devam ediyordu.
Bu hızlı çalışmamım temposuna dayanamayanlar ve Ispartalı Müdürler çareyi Başbakan S.Demirel’e gitmek ve beni şikâyette bulmuşlardı. Bunlar, Başbakanın hemşerisiyiz diye birçok müdürü bile korkutmuşlardı. Ama ben buna dayanamazdım, bunların izinlerini kaldırıp iş yaptırmaya zorladığım için çok alınmışlardı. Çünkü benden önceki krallıklarının balonu sönmüştü.
1969 genel seçimlerinde Genel Müdürümüz arkadaşım Vedat Önsal Sakarya dan AP milletvekili seçildi.
Süleyman Demirel – Sadettin Bilgiç kavgası yeni seçimden sonra oldukça ivme kazanmaya başladı.
Vedat Önsal Sadettin Bilgiç’ten yana tavır sergilediği belirgin şekilde göze batıyordu.
AP den bir gurup Milletvekili ayrılıp ‘Demokratik’ adiyle bir parti kurulacağı güçlü söylenti haline geldi.
Nahit Menteşe henüz Ulaştırmaya gelmemiş Tekel bakanı, beni arayarak, “ Bugün beyefendi ile görüştük, bana Vedat Beyin Bilgiç’çi olduğunu söylediler ve tahkik etmemi istediler; ben olmadığını söyledim ama bir kerede size sorayım dedim. Nasıl, sen daha iyi bilirsin, böyle bir şey var mı? Neden Bilgiç’lere sokulup konuşuyor; lütfen kendisine söyle ve bana telefon et.” Diyen Tekel Bakanı Nahit Menteşe ye bende cevaben, “Sayın Bakan, Vedat Bey bildiğim kadarı ile tarafsız, kurulan kabinede yer almasını istemeyenler bunu uydurmuş olabilirler. Vedat Beyle görüşürüm.” Diyerek telefonu kapattım.
Nahit Bey kısa süre sonra beni tekrar aradı,” Nurettin Bey beni Vedat Beyle görüştürür müsünüz?” ricasında bulundu. Bende Vedat Beyi arayarak görüşmelerini sağladım.
Amaç açıktı, “ Bilgiç’lere katılmasın, Demirel 6 ay sonra onu bakan yapacaktı”
Sanıyorum Vedat Önsal Sadettin Bilgiç’in dolduruşuna gelmiş ve Demirel’e de pek güvenmediğini açık ifade ediyordu. Bu nedenle Tekel Bakanı Menteşe’nin, Demirel kaynaklı isteklerine uymayacağın, Sadettin Bilgiçle yeni bir parti kuracaklarını benimle de paylaşıyordu.
Sonunda Demokratik Partinin kurucuları arasına girerek AP den ayrıldı.
İşte ne olduysa bana oldu. Kemer Barajından kavgalı olduğum Demirel, arkadaşım olan Vedat Beyin bu davranış ile bana bir darbe daha vurma fırsatı doğmuş oldu.
İzmir İşletmesindeki birimleri denetlediğim bir sırada, bulunduğum en üst 1.dereceden, hukuku hiçe sayarak, yasal haklarımı da göz ardı ederek, yeni mezun olmuşum gibi en alt 8.derecede, Haydarpaşa Buharlı Depo Şefi ( ilk okul mezunu şef) emrine, sıra mühendisi olarak atanmışım. Bu acımasız sürgün atamamı çok taktir ederek Malzeme Dairesi Başkan yardımcısı yaptığım Emekli Albay Necati Peköz, ağlamaklı telefonla bana bildirdiğin de hiç şaşırmadım. Demirel’in bunu yapacağını biliyordum ama Bakanın engelleyeceğini düşünüyordum. Ulaştırma Bakanımız kim? On yıldan beri arkadaş olduğumuzdan söz eden muhterem Nahit Menteşe! İlginç değil mi?
Ben İstanbul’a gitmedim, işime son verdiler, lojmandan çıkmam için polis gönderildi. Vatan haini olmuştum adeta.
Danıştay’a baş vurarak tüm belgelerimi sundum ve avukat tutmadan kendim takip ettim.
15 Eylül 1970 günü Bakan Özel kalem Müdürü Ziya Kuyaş beni arayarak Sayın Bakanın benimle görüşmek istediğini iletti.
Adresi verilen Kızılay’daki THY irtibat bürosuna giderek Bakan Nahit Menteşe ile buluştuk. 2 saat süren konuşmamızda Menteşe bana, “ Sayın Başbakan alınmanız için talimat verdiler, 3-4 kez engel oldum ama bu kez durdurmam mümkün olmadı, engelleyemedim. Sizin için çok uğraştım, gücüm yetmedi, tayininize bende çok üzülüyorum.” Deyince Danıştay’a başvurduğumu kendisine ifade ediyordum ki telefon geldi. Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk’e Menteşe cevap veriyordu, “ Bende Nurettin Beyi istiyorum, bana yardım et beraber Başvekille konuşup bu işi halledelim.” Diyerek telefonu kapatınca bana dönerek, “ Seyfi Öztürk de atamanızı iptali için bana yardım edecek, yanında bize güven oyu veren Ulusoy’lar varmış” Anlaşılıyor ki Seyfi Öztürk yanındaki Alevi Ulusoy’ları hoşnut etmek için beni koruyor görüntüsü sergiliyordu. Demirel’in kinini ve bana karşı hıncını bildiğim için Bakanın hafif kaldığını düşünerek, yasal hakkımı arayacağımı söyleyerek ayrıldım.
Ayrıca 13.11.1970 günü saat 19 00 sularında, TBMM den beni arayan Sakarya milletvekili Güngör Hun, Bakan Menteşe ile görüştüğünü, Menteşe’nin, AP Erzincan Milletvekilleri Hüsamettin Atabeyli ve Sadık Perinçek lerin de aleyhimde olduklarını söylediğini bana iletmişti.
Bir yıl süre sonunda Danıştay beni hakladı.
Göreve dönüşümü uygulamak istemeyen Demirel’in has adamı Genel Müdür Ahmet Sarp’a, icra yoluyla uygulatmak zorunda kaldım ve tüm geçmiş haklarımı aldım. Danışman olarak göreve başladım.
Görevime devam ederken, 1973 seçimleri yaklaştığında, Erzincan dan adaylık teklifi geldi.
Erzincan CHP il başkanı Hüseyin Tiryaki, Merkez ilçe Başkanı Ali Çelik ve 7-8 arkadaşı DDY makamıma gelerek Erzincan’da CHP adayı olmamı istediler. Ben zaten düşünüyordum kabul ettim. Kısa süre sonra Erzincan Milletvekili sayısı 4 den 3 e inince, CHP nin ancak bir milletvekili çıkarabileceği ve kendisine sıra gelemeyeceği düşüncesiyle, İl başkanı Hüseyin Tiryaki, bu kez de bana engel olmağa çalışmıştı. Ama halk beni daha önce de Erzincan Sümerbank fabrikasındaki çalışmalarımdan tanıdığı ve sevdiği için benimsedi ve büyük farkla liste başı yaptı. Seçimdeki çok çalışmalarım sonucu, AP ye büyük fark atarak 2 milletvekili ve tek senatörü biz aldık. İl Başkanı H.Tiryaki, beni bırakmakla yanılmış olduğunu geçte olsa anlamış, ama iş işten geçmişti.
Milletvekili olup Meclise gelince, kuliste Menteşe’nin de olduğu kalabalık arkadaşlar sohbeti sırasında, Nahit Beyle aramızın nasıl olduğunu soran arkadaşlara, ”Nahit Beyin Bakanlığı sırasında çok ezildim, sürüldüm; ama kendisinde suç yok. Demirel’in emrini yerine getirme zorunda olduğunu bana ifade etmişti o zaman,” deyince ve birazda alaya alır şekilde söyleyince, Nahit Menteşe bunu tepki ile karşılamaz mı? “ Ben emirle değil, o atamayı kendim yaptım! ” diyerek bana daha önce söylediğini yadsıyınca adeta şaşırdım ve O nu arkadaşlar arasında daha da zor duruma sokmamak için konuyu kapatmayı yeğledim. Ama unutmadım.
Bakan arkadaşımın, daha önce bana söylediklerini, anımsadıkça Devlet Adamının ne olduğunu düşünüyordum. Sözünü inkâr eden sade vatandaş değildi! Bir Bakandı, Demirel Kabinesinde en uzun ve çeşitli bakanlıklar yapmış değerli bir bakan!
Şimdi sona gelelim:
Yıllar sonra Nahit Menteşe gene gözde, bu kez de güçlü İçişleri Bakan:
Erzincan-Üzümlü İlçe Kaymakamı, B.Sarıkaya Köyü Muhtarı Ali Güneş’in resmi kayıtlı tabancasını, sebepsiz olarak, elinden alıp başka bir vatandaşa veriyor. Konu bana iletilince bende İçişleri Bakanı Sayın Nahit Menteşe’ye telefonla ilettim ve önlenmesi ricasında bulundum. Sayın Bakan telefonuma cevapla, işi hallettiğini muhtarın telefonunu muhtara iade ettirdiğini bana bildirdiler. Bende sayın bakana teşekkür edip telefonu kapatacağım sırada, Sayın Bakan bana,” Sayın Karsu sizin o DDY atama işiniz vardı ya, o konuda size ilk söylediğim doğrudur, Demirel kesin emir vermişti. Bunu doğru bilmenizi istiyorum.”diyerek yıllar sonra da olsa, Sayın Bakan doğru olanı söylemek nezaketini göstererek, belleğimin de bana ihanet etmediğini, kanıtlamış ve hem kendini, hem de beni rahatlatmıştı. Üzümlü Kaymakamı da bilmeden, gerçeğin ortaya çıkmasına neden olmuştu
Bana da, tüm yaşamım boyu doğruları aramak kadermiş. Ne denebilir.