1950 Genel Seçimlerinde, Meclis dışında kalmayı önlemek amacıyla Bayar, Menderes ve Köprülü üçlüsü, hem İstanbul ve hem de Aydın’dan, Demokrat Parti adayı olmuşlardı. 1950 seçim yasası buna olanak veriyordu. 14 Mayıs 1950 günü yapılan genel seçimde, CHP büyük bir yenilgi almıştı, bu üçlü Bayar, Menderes ve Köprülü, hem İstanbul hem de Aydın’dan Milletvekili seçilmişlerdi.
Bu iki yerden birini, tercih etmek onların yasal hakları oluyordu. Onlar DP.’nin Aydın’da daha güçlü olduğunu gördüklerinden, İstanbul’u yeğlediler. İstanbul Milletvekili oldular. Amaçları, gelecek ara seçimlerde, Aydın’dan üç Milletvekili daha götürebilmekti.
1950 seçimleri DP.’nin büyük bir zaferiyle sonuçlanmıştı. Hele Menderes’in Başbakan olması Aydın Demokratlarını hayli şımartmıştı. “ Çıplaklar iktidarıyız “ diyenler oldukça havaliydi.
Umurlu Bucağında bir çift öküzünden başka hiçbir varlığı olmayan, gerçekten Yalınayak olan Gagalı Salih, başını usturayla tıraş edip, tepesinde bir tutamlık ta saç bırakmıştı. Nedeni sorulduğunda, yanıtı ilginçti: “ CHP liler kellemi alırsa incitmesin, bu saçtan tutarak kellemi taşısın diye bırakıyorum.” İşte O Yalınayak Gagalı Salih, çarşı içinden arabası ile geçerken: ” Hadi yalınayak aslanlarım iktidarda bizler varız, yürüyün! ” dediğini, çok iyi anımsıyorum. Diğer yandan Umurlu’nun Alhankavağı Mahallesinde kağnı tekerleği ustaları Derviş kardeşler, Kara sakalları, Şalvarları ve Ticani kılıklarıyla herkese meydan okuyan tavır içindeydiler. Bekledikleri Şeriatın kokusunu almışlar; bugünleri görüyor gibi bayram ediyorlardı. Elli yıl sonra haklı da çıktılar.
Öyle inandırılmışlardı ki Aydın’ın çiftlik sahibi beylerinin, pamuk tarlalarını alacaklarını, yönetme sırasının kendilerine geldiğini sayıklıyorlardı. Ezan Arapçaya çevrilince mollaların sesi iyice çıkmağa başlamıştı. Adeta Karşı Devrimcilere gün doğmuştu. Gagalı Salih gibiler yalın ayak geziyorlardı, kahveler ayrılmıştı.
Valiler kapılarına,” kapıyı çalmadan gir” yazarak hemen halktan yanaymışlar gibi görünüyorlardı. Bunların geçmişteki yönetim kusurları, seçim sonrası CHP’nin hanesine yazılmış, onlar paklanmıştı.
Ara seçimleri, sanıyorum, 1951 Eylül de yapılacaktı. Seçim propaganda çalışmalarının en şiddetli evresi ağustos ayına denk geliyordu ki Aydın’ın en sıcak günleri idi.
CHP nin adayları: 1950 seçimden önce İsmet Paşanın en gözde üç as bakanıydı. Bunlar Başbakan Yardımcısı Nihat Erim, Bakan Cavit Oral ve Bakan İsmail Rüştü Aksal’dı.
DP.’nin adayları: Etem Menderes, Sanıyorum Nail Geveci ve anımsamadığım biri.
Aydın’da CHP nin seçim alması, o günlerde oldukça güç hatta olanaksızdı; ama biz var gücümüzle çalışıp çabalıyorduk.
Ben İstanbul Yıldız’da okuyordum, Makine Mühendis 4. sınıf öğrencisiydim, tatile gelmiştim.
Aydın ve Umurlu’da seçim çalışmalarına, bütün gücümle katılmıştım.” Yahu sizi sürgün eden CHP değil mi, sen neden CHP için çalışıyorsun, sende akıl yok mu?” diyenlere gülüp geçiyordum. “ Siz bunu sonra anlarsınız” deyip geçiyordum.
Bir akşam Umurlu Bayramyeri mahallesinde kahve toplantısı tertiplemiştik. Toplantıya adaylardan sadece Nihat Erim seçim konuşması yapmak üzere gelmişti. Halkı toplamağa çalıştık, ama bir olağanüstülük yoktu. Ortada gençlerden çalışır görünen tek kişi bendim. Nihat Erim Jipten inince karşılayıp, kürsüye getirdiğimizde, kendinden önce konuşmacı çıkmadığını gören Erim, tek genç olarak beni görüp adımı da öğrenince,” hadi bakalım Karsu benden önce sen konuş bakalım.” Ben oldukça heyecan ve şaşkınlık içinde kaldım. İstiyordum ki bu acemi halimle ilk konuşan olmayayım, konuşturulacaksam ilk olmasın.
Ben çaresiz, mikrofonu alıp, konuşmaya başladım ve konuşmamı, daha önce TBMM de Adnan Menderes’e karşı söyleyip, basında ve ülkede çok ünlenen Nihat Erim’in,” Ey iktidar, kalemlerimizi kırsanız da, dillerimizi kesseniz de bizi susturamazsınız. Bizi susturmak, ancak, canlarımızı almakla mümkündür.” Konuşması ile bitirince, Nihat Erim oldukça hoşlanmış ve beni öperek kutlamıştı. Coşkulu bir alkış almıştım halktan.
Benden sonra konuşan Nihat Erim,”… Bize 27 yılda ne yaptınız diyorlar. İşte Nurettin Karsu gibi geçler yetiştirdik… “ diye konuşmasını bitirmişti. Umurlu gece toplantısı kısa sürmüştü.
Aydın’ın çok yakınında, merkeze 3 Km. uzaklıkta IŞIKLI köyü var. Bir yıl önce Köyün tamamı DP’ye oy vermişti. O zamanki seçim yasasında her köyde bir parti ocağı vardı, ama partilisi varsa.
O köyde bir CHP’li bulmak çok zordu. Köyde incir bahçesi içinde, 3×3 boyutta kulübemsi bir yerde, bir gariban köylü kahve ocağı açmıştı, incir bahçesinin taban toprağı sıcaktan kül gibi olmuş, rüzgâr esince, her taraf toz içinde kalıyordu. Kahveci bu yerde birkaç kahve, çay satarak dar koşullarda geçimini sağlamağa çalışıyordu. Bu köylüyü ikna ederek, o köyde CHP Parti Ocağı açıyoruz. “ DP.’nin kalesi yıkılıyor, 1950 genel seçimlerinde oy gelmeyen yerlerden oy alıyoruz, halk kısa sürede CHP yi aramağa başladı,” havasını yayarak, ara seçimde, İsmet Paşa’nın bu üç As Bakanını ( genel seçimi kaybetmiş bu üçlere o günlerde böyle deniyor ve büyük umut bağlanıyordu) bizde seçtirmeğe çalışıyorduk.
CHP’nin tüm örgütlerine çağrıda bulunuldu. Yakın İllerden, Aydın’ın tüm ilçelerinden gelen CHP’li doldurmuştu fakirin incir bahçesini. Aydın’ın Ağustos sıcağı ve güneşi hepimizi terletmiş, adeta sudan çıkmışa çevirmişti. Bahçenin kalkan tozuyla birleşen ter tümümüzü köylüleştirmişti adeta. Bu hava, bu ter, bu toz Bakanlarımızın pek hoşuna gitmediği, ap açık gözlemleniyordu çevrede. Bakanlar hariç, hepimiz alışıktık Aydın’ın bu Ağustos havasına.
Bahçede herkes ayakta, dışarıya Bakanlar için, sadece basit 3 sandalye konulmuştu ve oturmuşlardı.
Bakanların, yalnız kendilerinin oturup, halkın ayakta olmasından hiçbir tedirginlik duymadıkları hallerinden gözleniyordu. Halkın alkışları çok hoşlarına gidiyordu, ama Alkışlara iltifat etmek, onların pek alıştığı şey değildi. CHP tek parti döneminin, halka yukarıdan bakma havasını hala atamadıkları, davranışlarından seziliyordu. Halkla karşı karşıya kalmağı, yadırgar bir havaları vardı sanki.
Biraz Deniz yeli esince serinleniyoruz ama bahçenin toprağı da havalanıp, çamurdan kremlerimiz tazeliyordu, alışmadıkları bu ortam, bakanlar için daha da sıkıcı olmayı sürdürüyordu.
Davullar çalmaya başladı, Kocagür Köyünden gelen davulculara gün doğmuştu, patlatırcasına vuruyorlardı davullara.
Hepimiz ayaktayız, Umurlu Bucağı ekibi bir arada, ben, CHP hastası Umurlu Belediye Başkanı Koca Göbek Mehmet Ağanın yanındayım, diğer yanımda, gene CHP ye yürekten bağlı Ahmet Bozkurt ( Umurlu’nun Ahmet Ağabeyi) var.
Kahveci adaylarımıza bir ikramda bulunmak istemiş, orada sıcakta yapılacak en iyi ikramın ayran olduğunu düşünmeli ki, elindeki tepsi üzerinde 3 bardak ayranla kulübeden çıkarak, Bakanlara saygılı bir duruşla bu ayranları sunmak istedi. Bundan sonrasını hepimiz şaşkınlıkla izledik.
Bakanların her üçü de, elinde tepsiyi tutan Ocak Başkanımız Kahveciye teşekkür ederek, bu ayranları içmeyip geri çevirmezler mi? Bakanların neden içmediklerini biz anladık: Bardaklar köy kahvesinde ve o toz duman içinde biraz parlaklığını yitirdiği için, içindeki ayran da beyazlığını biraz yitirmiş, hafif kirli görünümlüydü. Biz olsak içerdik, ama bu bakanlar biz değildi ki. Onlar bu ortama alışamamışlardı, halka yabancılardı.
O CHP Ocağını açıp, uzun çabalarla Ocak Başkanı yaptığımız kahveci, büyük bir mahcubiyet içinde, ayranlarını halkın arasından geçerek, geri götürdüğünde kim bilir bize ne demişti, onu bilemem ama, Umurlu Belediye Başkanı, Koca Çınar, Koca Göbek Mehmet Ağa bana dönerek,” Ulan Nurettin, bu …P….ler hala adam olamamışlar, bunlar neden bu halka, bu partiye aday oluyorlar, başka kimse yok mu bu halkın içinde?” deyince, etraftakiler de, ben de “ağzına sağlık Mehmet bey amca” deyiverdik. Kara Sıpa lakaplı ve Umurlu’nun sevgilisi Ahmet ağabey (Ahmet Bozkurt) geri kalır mı? O da söyleyeceğini yüksek sesle söyledi. Çevreden gelen halk moral bozukluğu içindeydi. Bir anda şok olmuştu oradakiler. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Kocagür davulcularını da olay etkilemişti ki tokmaklar daha vurmuyor, zurnalar havasız kalmıştı. Hüzün düşmüştü bahçe toprağına.
Havalı gelen halk havasını alarak dağılıyordu. Köylünün ayranını içmeyen üç As Bakanla, Aydın’da ara seçim alınacaktı, bu olası mı? Halkçıyım diyen partinin adayları, halkla bütünleşmeden kimden OY alacaktı.
İsmet Paşanın gözdesi, bu halkçı(!) Bakanlarımızın davranışlarını görünce, CHP’nin 1950 genel seçimlerinde, Mecliste 30 Milletvekili kalmasının nedenini, o genç yaşımda, incir bahçesindeki bu olay bana öğretmişti.
Bakanlarımızda haklıydı: Biri Kandıra’nın en varlıklı ailesinin oğlu, birisi Adana’nın en büyük toprak ağası ve üçüncüsü de Söke’nin en varlıklı toprak sahibi ailenin damadı. Seçim bunlarla alınacaktı. Hem de Adnan Menderes’in memleketi Aydın’da.
1951 Eylül ara seçimi yapıldı. Sanıyorum sonucu merak eden olmaz, sonuç 1950 seçimlerinden daha da kötüydü. CHP’nin oyları, bir yıllık muhalefete karşın gerilemişti.
Aydın CHP’lilerinin umutları kırılmış, üzüntüleri artmıştı. CHP’nin eski bir çınarı, Koca Göbek Mehmet Ağa hırsından söylediklerini yineliyordu. Ahmet Ağabey, ( Ahmet Bozkurt ) “ Bunlar halkçı değil… “ diyordu.
Bana gelince, ben 24 yaşım da büyük ders almıştım Bakanlarımızdan.
Halkla bütünleşemeyen, halkını fakiri ve zengini ile içine sindiremeyen adaylıkta başarılı olamaz.
Nurettin Karsu ( CHP 15.-16.Dönem Erzincan Milletvekili )