3. Ecevit hükümeti, Adalet Partiden kopan 11 Milletvekiline 11 bakanlık verilerek 5 Ocak 1978 günü kurulmuştu. Kuruluş çalışmaları gizli olarak, bir petrol istasyonunda bulunan Güneş Motel’de yapıldığı, sonradan anlaşıldığı için, muhalefet buna ‘Güneş Motel koalisyonu’ diyordu. Bu gelen 11 bakan kendilerini birer Başbakan gibi görüyorlardı. Bizim CHP li bakanlarda onlardan etkilenerek, adeta başına buyruk çabası içine girmişlerdi.
Ali Topuz kabinede “ Köy işleri ve Kooperatifler Bakanı” Doğrusunu söylemek gerekirse, diğerlerine göre daha çalışkan, becerikli bir mühendis, cilası da o oranda etkili.
Kabinedeki CHP üyeler arasında örtülü, üç odaklı bir çekişme var: Ecevit, Ali Topuz, Deniz Baykal. Bu örtü, 12 Eylül 1980 yaklaştıkça çekişmeleri örtemiyordu, son günlerde gurupta kılıçlar adeta kınından çıkmış gibiydi. Bu üç gurubu tutanlar dışında benim gibi tarafsız olanlar da az değildik. Karşıtları Ecevit gurubundakilere (nesli tükenmiş anlamına) Kelaynaklar diyorlardı.
Kapalı Grup toplantısında, bu konuda söz alarak, bir Saat’e yakın yaptığım ve her üç gurubu da çok sert eleştirmeme ( bu konuşmam sitemde mevcut ) karşın, ayni akşam evime bizzat telefon eden Ecevit’in: “Sayın Karsu bugün konuşmanızda bana çok vurdunuz, ama helal olsun, haklısınız; hakkınızı yemişim, sizi bana çok yanlış tanıtmışlardı. Sizden özür diliyorum; bağışlayın.” Diyen sesi kulaklarımda hiç eksilmedi, bende o sesi hiç unutmadım. Yalan yok Tanrı şahidim.
Ali Topuz güvenoyundan sonra programa aldığı KUP (Köye Ulaşım Projesi) projesine umut bağlamıştık. Köye ulaşım deyince Erzincan’ın yolsuz, okulsuz, elektriksiz köyleri aklıma geliyordu. Bana oylarının tamamını verip umut bağlayan, yolsuz, ulaşımdan yoksun olan Caferli, Mecidiyeköy, Handere, Çıragediği, Resuller, Karayaprak, Mermerli, Uluçınar, Başbudak, Esenler, Karataş, Avcıçayırı, Bağlıca, Çaylı… Dağ köylülerine ne yanıt verecektim?
28.9.1978 günü gecesi TBMM çalışmaları devam ediyordu. Köy İşleri Bakanı olan Ali Topuz’un Yanına giderek, Erzincan Köylerinden ulaşımı çok zor olanların, daha önce de listesini verdiğimi, bunların yollarının tamamen kapalı olduğu ve kış nedeniyle de ot-saman sıkıntısı başladığını, halkın perişan olduğunu ileterek yolların açılmasını istedim. Bu haberim Bakanın pek hoşuna gitmedi, umulmadık bir tavırla, ”bana emir mi veriyorsun?” Deyince tartışmaya başladık. Benim yakasını bırakmayacağımı görünce de, ‘git ulan’ hakaret sözünü ağzından kaçırması ve özür dilememesi üzerine, ben de ayni ağırlıkta bir karşılık verdikten sonra, bakanlıktan gitmesi için gerekeni yapacağımı da ifade ederek, gereği için oradan ayrıldım.
O an, gecenin yarısı Genel Kurulda çalışmalarında olmamıza karşın, sözlü değil, yazılı olarak Ecevit’e üslubu ağır bir mektubu yazarak: Ali Topuz’un bana karşı saygısız davranışını, daha doğrusu hakaretini açıklayarak görevden alınmasını, olmazsa önce CHP den sonra da Milletvekilliğinden istifa edeceğimin bilinmesini istedim. Mektubu, Başbakan Yardımcısı Hikmet Çetin’e vererek, üç sıra önümde oturan Başbakan Bülent Ecevit’e ulaştırmasını rica ettim. Uzaktan da Ecevit’e mektubun ulaştığını gözlemledim.
Mecliste muhalefetle hararetli çekişmeler yapılıyordu. Gece 24 den sonra nedense CHP Gurup toplanmasına ihtiyaç duyulmuştu. Ecevit Guruba giderken yanıma gelerek koluma girmek ve beni yatıştırmak istediyse de çok sinirli olduğumdan karşılıksız bıraktım. Daha sonra Genel Sekreter Mustafa Üstündağ, Grup yöneticilerinden Tunceli Milletvekili Hüseyin Erkanlı ve Ağrı Mv. Rıza Polat’ı göndererek beni yatıştırma çabalarına karşın, benim yanıtım: Ya Ali Topuz bakanlıktan gidecek, ya ben Milletvekilliğinden gideceğim!
2 Ekim 1978 günü Genel Sekreter Mustafa Üstündağ, saat 11 00 da Meclisteki makamında benimle görüşmek istediğini telefonla bildirince kıramadım kabul ettim.
Sayın Üstündağ’la 1 saate yakın konuştuk. Kendisine, haklı olduğumu, partimiz içinde bunun yapılmasının yararlı olacağını bu nedenle Kararımdan dönmeyeceğimi ifade ettim. Sonunda Genel Sekreter de haklı olduğuma inandığını ve şikâyetlerimi Başbakan Ecevit’e aynen ileteceğini söylemesi üzerine ayrıldım.
3 Ekim 1978 günü saat 17 00 de Genel Sekreter Üstündağ, Başbakan’ın Başbakanlık resmi konutunda ikimizi beklediğini söyleyince, Sayın Üstündağ’ın otosuyla Köşk karşısındaki resmi konutuna vardık. Başbakan bizi konutun büyük salonunda çok hoş bir tavır ve güler yüzle karşıladılar.
Başbakan’a bölgemin ihtiyaçlarını anlatarak: Bu güne dek bu yörelere Devletin hiçbir yatırımının gitmediğini; CHP Sosyal Demokrat Hükümetinin de bir hizmet gitmeyecekse, halkın “Halkçı Ecevit” dediği hükümetin Köyişleri bakanı da bunları küçümseyecekse, benim burada ne işim olabilir? Kararımı bu nedenle almış bulunmaktayım Sayın Başbakanım.
Başbakan: Çok haklı olduğumu, bütün bunları kabul ettiğini, kabinenin ne zorlukla kurulduğunu, adı geçen bakandan kendisinin de rahatsız olduğunu ifade etti. Sorunların giderileceğine söz verdiğini, istifanın yol olmadığını, birlikte savaşım vereceğimizi, istenen işlerin yapılması için de bütün bakanlara talimat vereceğini, dar geçitten geçmekte olduğumuzu da göz ardı etmeden, hatırını da koyarak, nezaket yüklü bir üslupla, bu istifanın geri alınması ricasında bulununca çok etkilendim.
Bu büyük zarafet ve incelik karşısında daha çok direnemezdim.
“Sayın Başbakanım emredersiniz. Sizi kırmamak için istifamı geri çekiyorum.” Cevabım ikisini ne ölçüde rahatlattığını sevinç, alkış ve beni kucaklayarak, teşekkürle öpmelerinden anlaşılıyordu.
Çıkmak üzere ayağı kalktığımızda, Genel Sekreter Üstündağ’ın söylediği son sözü hiç unutmadım. “Sayın Genel Başkanımla artık bu gece rahat uyuyacağız.”
Evet, bir macera, kısa anlatımla, böyle bitti. Eksikleri var ama fazlası hiç yok.