Osmanlı kurulduktan bir süre sonra kendi kurucusuna ve kuruluş özüne ters düşmüştü. Ona yaşam veren Türk/Türkmen toplumunu Etrak-ı Bi-idrak ( İdraksiz Türk ) diye hep dışlamıştı.
Diğer yandan da Arabistan’da, İslam Peygamberinin ölümünden sonra, tüm ailesini soy kırımdan geçirip geride kalmış tek torunu Hz. Hüseyin’in de kellesini mızrağa takarak Şam sokaklarında gezdirenler de “Peygamber sünneti, varisi biziz” diye çıktıkları Orta Asya seferinde, bu kez de Türk/Türkmenlere soykırım uygulayarak Teba yapmağa ve Şeriat’ı yaymağa çalışmış ama başarılı olamamışlardı. Peygambere soy kırım yapan ama sünnetine de sahip çıkmaya çalışan bu sünnet’çilerin Anadolu’daki ardılları, sonra, yozlaşmış Osmanlı yönetiminin uygun ortamında amaçlarına ulaşmış ve Türkmenistan’da Teba yapamadıklarının çocuklarını, Anadolu da kolayca ‘Ümmet’ yapma olanağını elde etmişler ve Şeriatın tüm kurallarını, Anadolu’ya gelmiş olan Türk/Türkmenlere katı bir tarzda uygulamışlardır.
Osmanlı, Müslüman olmayan Devşirme çocukları Enderun Okulunda eğitip, tebasını yönetmek, asker ve vergi toplamak için Anadolu ya gönderiyordu. Türk halkına işkence yaparak ölüme gönderen Hırvat asıllı Kuyucu Murat Paşa bunların başında gelenlerdendir.
Türk Ulusu, Atatürk gelinceye değin, Osmanlı ve Şeriat ümmeti çilesini çekerek yaşamıştır.
Atatürk’ün getirdiği çağdaş Türkiye Cumhuriyeti ile Türk ulusu uygarlığın havasına ve insanlık onuruna yeniden kavuşmuş, Demokratik, Laik, Sosyal ve hukuk öğelerini içeren çağdaş bir Cumhuriyet yurttaşı olmuştu.
Atatürk İlke ve Devrimleri, Türkiye’yi, İslam ülkeleri içinde tek uygar ülke yapmıştı.
Kurtarıcının ölümünden sora, sinmiş olan Devrim karşıtları, gün geçtikçe planlarını sinsice uygulayarak dini kuralları çağrıştırırken kimse geleceğin fark edemiyordu.
1950 den başlayarak düzen değiştirmeğe çalışan Devrim karşıtları, Önce Ezanı Arapçaya çevirdiler, Öztürkçe terk edildi, ama önemseyen, ileriyi gören olmadı.
Halk için birer çağdaş eğitim araçları olan Halkevleri ve Köy enstitüleri kapatıldı; sonunun nereye varacağını, pek kimse göremediği için ses çıkaran da olmadı.
Ölülerimizi kaldıran yok deyip İmam Hatip okulları sayısını Lise sayısına ulaştıran iktidarlara karşı, “bu inançla ilgilidir karşı gelinmez” diye kimsenin gıkı çıkmadı. Ölüler için yetiştirilen imamlar, ölü kaldırmayı bırakıp, Atatürk İlke ve Devrimlerini kaldırmaya başladılar. Toplumsal birlik tarikat ve cemaatlere havale edilmiş, din egemen hale gelmişti.
İş işten geçmiş ve ülkede karşı devrim Devlet Erkini ele almıştı.
Cumhuriyetin tepesinde ve Yürütmenin başında artık İmam Hatipliler oturuyordu.
Birçok Uygarlıkların beşiği ve Atatürk İlke ve Devrimlerinin hayat bulduğu Anadolu toprağına, yeniden bir kez daha, Şeriatı aşılama sürecine başlandı.
Geçmişteki yapılanlar anımsanınca, korkulara kapılan halk çığlık atmağa başladı.
Bu iktidar sayesinde, küresel ekonominin vahşi kapitalizmi, adaletsiz gelir dağılımı zengini daha zengin, fakiri de daha da fakir yaparak, ulusu yaşanmaz sıkıntılara soktu.
Tehlike, daha önce de işaret vererek gelmişti. Maraş’ta öldürülen 101 kişinin sorumlusuna solcu denmiş tutmamıştı, 4 gün Devlete meydan okunmuştu. Hırsını alamayanlar Çorum da, Malatya da soy kırıma devam etmekten çekinmemişlerdi. Ramazanda oruç tutmayan üniversite öğrencileri pencerelerden atıldığı halde ciddiye alan olmamıştı.
Sivas Madımak Otelinde 37 vatandaşımız aydın oldukları için, diri-diri yakılmıştı.
Aydınlar yanarken, en yüksekten bir ses: “Vatandaşla askeri karşı karşıya getirmeyin” diyordu. Yanan O değildi, Devrimci Aydınlardı. Zaten yapacak bir şeyde yoktu, Şeriatın kestiği parmak acımazdı. Parmakta ta Onun değildi. Yanana arka dönüldü.
Bir ülkede, üniversite türban sorununu çözüm için Başbakan, “Bunu Ulema çözer” diyorsa, bu ülke de okuldan çok cami ve 90 Bin imam varsa, Diyanet İşleri Başkanı Cem evlerini ibadet yeri saymıyorsa, din eksenli yönetim egemense, Laik Demokrasiden söz edilebilir mi?
Demokratik, Laik Cumhuriyet katarının makası, bu iktidarca değiştirildi, tren ılımlı İslam çekeri ile Suudi’lere doğru hızla yol almaktadır. Zaten %47 oy, orayı göstermiyor mu? Kenan Evren’de halk tarafından sevildiği için(!) %92 oyu halkımızdan almamış mıydı?
Ülke zor bir dönemden geçiyor, bölücü ve Şeriat özlemcileri çekinmeden yol almaktalar; Anadolu toprağına bölücü tohumu ekilip yeniden Şeriat mayalanıyor.
Hazırlanan tezgâhlar, Türkiye Humeyni sinin gelme gününün yaklaştığı işaretini vermektedir. Bunu gören Demokratik, Laik, özgürlüğü özümsemiş yurttaşlar umutsuz ve çaresizlikten çığlık atmada haklı değil mi?
Medya içinde bu çığlığa yanıt veren, Atatürk İlke ve Devrimlerinin yılmayan, ödünsüz savunucusu İlhan Selçuk ve Cumhuriyet Gazetesinin de sesi kısılmak isteniyor.
Buna karşın Ülkenin içine düştüğü bu acı ve ürkütücü manzara karşısında, umutsuzluğa düşmeden Ülke bütünlüğünü ve Ulus birliğini Demokratik kurallarla birlikte, yılmadan savunacağız. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın!
Daha önce, TBMM kürsüsünde söylediğim bir tümceyi, Atatürk Devrim ve İlkeleri karşıtlarına anımsatmak istiyorum: “Atatürk’ün ölüsü, dirisinden daha güçlü ve daha Tehlikelidir. “ Herkes bunu iyi değerlendirmelidir. Benden söylemesi.
Nurettin Karsu
15.-16. Dönem CHP Erzincan Milletvekili