Uzayıp giden Alevi Çalıştayı’nın varacağı yerin, İktidarın diğer Çalıştaylarda olduğu gibi, havada kalacağı önceden belliydi.
Emevi Sünniliğinin 6 asırdan beri zulmederek dışladığı bir İnancın/Kültürün, Emevi İslamını egemen kılma çabası içinde olan ve Laiklik karşıtlığının odağı olduğu da Yüksek Yargı tarafından karara bağlanmış bir İktidar ve onun Diyaneti tarafından tanınmasını ve Sünniliğe sağlanan yasal olanakların Alevilere de sağlanmasını beklemek zaten saflıktı.
Diğer taraftan; Peygamberden sonra, onun Ehlibeyt’ini (yani ev halkını) kılıçtan geçirip iktidarı ele geçiren Emevilerin dayatmalarını kabul etmeyen ve Ehlibeyt’in uğradığı zulme acıyan, gözyaşı döken ve de bilimi ve aklı kılavuz belleyen Aleviyi, özgün öğretisinden ve Cemevinden soyutlamak mümkün mü?..
Yirmibirinci yüzyılda İnanç üzerine yapılan pazarlığı anlamak olası değil. Demokratik ve sözüm ona laik bir ülkede, birey inandığı gibi yaşamak ve inancını yorumlamak hakkına sahip olamaz mı?.. Benim inancıma karışmak, onu ötelemek kimin ne haddine?..Kişinin nasıl inandığına, nasıl bir ibadet yaptığına kim, hangi erk karar verebilir? Yeter ki bu, diğer insanlara baskı oluşturmasın! Siyasi amaçlar için kullanılmasın!..
Öyleyse bu iktidarın sıkıntısı nereden geliyor, ne yapılmak isteniyor?
Alevi/Bektaşi/Kızılbaş/Türkmen’in yüzyıllardan beri Anadolu’da gördüğü baskı, kıyım, kırıma karşın özgün inancından ve töresinden ödün vermeden, (yazma olanağı verilmediği için) sözü ile sazı ile bugünlere taşıdığı öğretisini özgürce yaşamasının kime ne zararı olabilir?.. Eğer amaç; bu Alevilerin ‘saf’ olanını, ‘yoldan şaşmış’ını bulup-kullanıp, ‘bunları Sünnileştirelim, o da olmazsa Şiileştireyim’ ise, asıl şaşkınlık bu çabada olanlardadır.
Aslında bu İktidardan beklenen bir şey yok ve olamaz da! Kim kimden ne istiyor?..
Bu ülkenin temel ögesi olan, çağdaş, laik, kadına saygılı, düşüncede eleştiriye-sorgulamaya-araştırmaya ve çağa açık olan Alevilerin, tutucu ve Emevi İslamını özümsemiş bir iktidardan isteyeceği bir şey olabilir mi?.. İran ve Suudi Arapların şeriatlarını, hangi Alevi, bilimi ve devrim ilkelerini göz ardı ederek, içine sindirip kabullenebilir?
Demokratik açılımdan, haktan- hukuktan söz eden İktidar, yandaş inancı için 90 000 Cami ve 120.000 imam için 8 bakanlık bütçesine eşdeğer harcama yaparken; milyonlarca Alevinin inancını-kültürünü ve en temel hak ve özgürlüklerini de yadsıyarak, Alevilere sağlayacağı bazı yasal olanakları Emevi İslamına uyma koşuluna bağlamak gayreti içindedir.
İşte uzun süreden beri İktidarın, kendilerini ‘Alevi Önderi’ sayan bir takım kişileri de öne alarak yaptığı pazarlığın özü buydu. Ancak pazarlık tutmamıştır ve fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Görünen odur ki; bu nafile çaba sonuçsuz kalmaya mahkûm olsa da bir süre daha devam ettirilecektir.
Cemevlerini tanımak, Sünni mezhep anlayışının dayatıldığı din derslerini zorunlu olmaktan çıkarmak İktidarın sırtını yasladığı Ulemaya karşın mümkün mü?..
Madımak’ı müze yapmak, o katliama ortam sağlayanlara karşın olası mı?.. Olsa ne olacak? Maraş, Çorum, Malatya, Gazi mahallesi olayları da bu düşüncenin ürünü değil mi?
Nazım Hikmet, “ Ben yanmasam, sen yanmasan…nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?..” demişti. Aleviler yandı, karanlığın gitmesini bekliyor!
Kılıçtaroğlu’nun CHP nin başına gelmesi şaşkınlığını yaşayan Başbakanın ‘Candaş-yoldaş’ sözcüklerini kullanması, Alevi Açılımında samimi olmadığının yeni kanıtı değil mi?
Ne diyor Pirsultan: Gelin canlar bir olalım yoksulun hakkın alalım. İşte korkulan da bu!
Türkiye’de bugün olan, aydınlığın karanlıkla savaşımıdır.Görelim Mevla neyler!
Nurettin Karsu
15.-16. Dönem Erzincan Milletvekili