Cumhurbaşkanına Sitem Mektubum

sitem1

2

sitem2

31 Mart 1975 de kurulan Süleyman Demirel’in 4. Kabinesi ve 1. ‘Milliyetçi Cephe’ Hükümeti iktidara, ortaklarının bilenmiş öfkesiyle yönetime oturmuştu. Hükümet ortağı olan MHP Ülkücü gençleri ve MSP nin Şeriatçı mollaları alabildiğine şımarmış saldıracak yer arıyorlardı. Tüm solcular onlar için hedef düşman konumunda. Hele bunlar Alevi/Türkmen/Kızılbaş ise öfke daha da ağır basıyordu.

Zalimlere karşı savaşım vermek, CHP için, hele bir Alevi olarak benim için oldukça zordu. Erzincan Merkez Olaylarında, karakola bitişik bir Alevi esnafını lokantasının yerle bir edilmiş olduğunu görerek, bunu karakol amirine, “ lokantanın bu hale gelmesi sizi rahatsız etmiyor mu neden engel olmadınız?” diye sormam bile, hakkımda hakaret zaptı tutulmasına neden olmuş ve 12 Eylülden sonra yıllarca yargılanmıştım.

Gene Refahiye ilçemizde de bir gariban vatandaşın polisten dayak yemekte olduğunu, babasının koşarak bana iletmesi üzerine, karakola ani baskın yapıp gördüğüm manzara beni ürkütmüştü. Polisin özür dilemesi üzerine şikâyet konusu yapmadığım halde, sonradan tutulmuş uydurma tutanakla, 12 Eylül 1980 İhtilalinden sonra bu olay nedeniyle de yıllarca Erzincan’a giderek yargılandım. Buna benzer haklı olduğum  birçok sahte zabıtlar nedeniyle yıllarca yargılandım.

Ülkenin her yerinde olayların çıkmadığı gün yoktu. Erzincan ve ilçeleri de bundan nasibini bol sayıda alıyordu. Özellikle Erzincan seçimlerinde CHP oylarını görülmemiş oranda artırmamız ve 3 Milletvekilinin 2 sini, tek olan senatörü almamızı, bir türlü içlerine sindiremeyen ülkücüler ve İslamcılar oldukça saldırgan hale gelmişlerdi.

Erzincan merkezinde ve ilçelerinde birçok olaylar çıkarılıyor ve özellikle Alevileri sindirmeğe çalışılıyordu. Gece sokağa çıkma korkusu sarmıştı etrafı.

Olayları sık sık Meclise getirip gündem dişi konuşmalarımla Milli Cephe Hükümetinin Başı Süleyman Demirel’i sert eleştiriyordum ama O, bunu önlemeğe muktedir değildi, zira ortakları MHP ve MSP gemi azıya almışlardı. Ben de durmadan yasal sınırları zorlayarak, demokrasi ve halk için kavga vermekten geri kalmıyordum.

Rahatsızlanması nedeniyle bir hafta ertelenerek 7 Nisan 1976 günü, Sayın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün Milletvekili ve Senatörlere verdiği Kabul Resmi’ ne (Resepsiyonu’na) davetli olduğumuz için eşim Leman’la katıldık.

Fotoğrafta görüldüğü gibi, Sayın Cumhurbaşkanına taktimden sonraki tanışma ve sohbet sırasında yanına giderek, “ Sayın Cumhurbaşkanım, Erzincan’da, İlçelerinde ve Köylerinde anarşi, Ülkede olduğu gibi kol geziyor. Ülkücü ve Şeriatçı Milli Cephe iktidarı, halkımızı acımasızca ezmeğe başladı. Halkımız huzursuz, korku ve tedirginlikle yaşıyor.

Doğduğunuz yer olan KEMAH İlçemizdeki hemşerileriniz de dâhil, halk bütün gece sabaha dek uyumadan nöbet bekliyor. Halkın Can güvenliği yok.

Sayın Cumhurbaşkanım, şimdi ben merak ediyorum: Hemşerileriniz dâhil uyuyamayan halkın bu çilesine karşın SİZ KÖŞKTE RAHAT UYUYABİLİYORMUSUNUZ?”  sorumu yönetince bana, “Sayın Karsu, Meclis konuşmalarınızdan sizi ve sesinizi gayet iyi tanıyorum.” Diyerek bana cevap vermeğe çalışırken araya Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Sayın Fuat Bayramoğlu girerek Sayın Cumhurbaşkanının sağlığını ileri sürmesi üzerine ben Genel Sekretere, “ Sayın Cumhurbaşkanı ile bir Milletvekili, görevle ilgili görüşüyoruz, siz lütfen araya girmeyiniz.” Şeklindeki İkazımla, Genel Sekretere haddini bildirince, etrafımızda bulunan Milletvekillerin ve bakanların ilgisini çekmiş ve göz, kulak olmuş çoğunun şaşkınlığına neden olmuştum.

İkazım üzerine Cumhurbaşkanı Genel sekreteri geri çekildikten hemen sonra, büyük bir telaşla Sayın Korutürk’ün Eşi araya girerek bana, “ Sayın Karsu, Cumhurbaşkanı’nın bir süreden beri hasta olduğunu sanırım biliyorsunuzdur.” Yanıtı üzerine ben de, “Hanımefendi, bende dâhil hepimiz hastalanabilir, hatta ölebiliriz de; ama Ülkemizin yaşaması gerekiyor ve ezilen halkımız bizden anarşiyi önlemeyi ve hizmet bekliyor. Ben bunu Sayın Cumhurbaşkanı’na ileterek bir Milletvekili olarak görevimi yapmak istedim; siz konuşmama engel oluyorsunuz. Bu konuları makama birkaç kez yazılı olarak ta iletmeme karşın yanıt alamadım. Şimdi bir muhalefet Milletvekili olarak gücümün yettiğini yapmak istedim, İktidarın önlemediği halka yapılan zulmü Sayın Cumhurbaşkanımıza ilettim. Bu Anayasal bir görevimdir.” Diyerek oradan ayrıldım.

 

Bu Olay Köşkte bu Kabul Resminde bulunan Bakan ve Milletvekillerini oldukça şaşırtmıştı. Çoğu da cesaretime bağlıyorlardı. Ben hiç öyle düşünmedim. Görev, gerektiği yerde koşullar fazla değer taşımaz, gereği yapılır. Bende onu yaptım.

Bu konuşmamın birçok tanığı vardı. Ecevit bile çok yakınımda olduğu için tik leri artmıştır ama ben görmezden geldim. Bu tanıkları bu gün anımsayıp sayamam ama çok yakınımda olup söylenenleri tam duyduklarını bana ifade eden iki tanık arkadaşımın adını vermek istiyorum: İzmir Milletvekili Alev Coşkun ve Giresun Milletvekili Vamık Tekin.

Ertesi gün basında çıkan haber üzerine: Kemah’tan, tanımadığım, Ekrem Tarlakazan isimli, ‘sonradan öğrendiğime göre, olayların tahrikçisi olan’ kişiden aşağıdaki teli aldım ve kendisine telgrafla verdiğim cevabı da buraya kopyaladım.

Zor bir dönemden geçiyorduk, çoğunlukla Sosyal Demokratlar eziliyordu. Bunu engellemek, buna izin vermemekte biz seçilmişlerin göreviydi; o nedenle bende görevimi, çekinmeden yapmak zorunluluğu ile karşı karşıyaydım ve bunu yaptığıma inanıyorum. Okuyanlar ne der bilemem. Ancak halk buna tanık.

sitem3 sitem4

 

5

cumhurbaskani2

cumhurbaskani3

cumhurbaskani4

cumhurbaskani5